"Bu kitap psikanaliz hakkında bir kitap değil; psikanalitik teoriden alıntı ve tartışmalarla ilerlemiyor. Tersine, psikanalizin gündelik hayatta nasıl işe yarayabileceğine dair ipuçları sunmaya çalışıyor. Bu yüzden de en çok kullandığı noktalama işaretlerinden biri soru işareti. Çünkü, özellikle pop-psikoloji ve pop-psikiyatri alanlarında sanıldığı gibi, psikanalizin bir cevap verme/çözüm sunma tekniği değil, bir soru sorma yöntemi olduğunu söylemeye çalışıyor.
"Öte yandan psikanaliz, psikiyatri ya da psikoloji alanlarında faaliyet gösteren kişiler, esasta despot bir zihniyet benimser, "hakikat" adına bildikleri birkaç genel-geçer doğru kırıntısının da evrensel bir hakikati temsil ettiğine inanırlarsa, ortaya bu disiplinler adına uygulanan bir zorbalıklar dizisi çıkar ki, diğer ikisini bilmem ama, ben psikanalizin bu oyuna kurban gitmesine seyirci kalmak istemem. Psikanaliz doğruları bilmez, onları aramamıza yardımcı olabilir sadece." – Bülent Somay
1956'da İstanbul, Bakırköy'de doğdu. 1972'de girdiği Boğaziçi Üniversitesinden 1981 yılında, İngiliz Edebiyatı dalında lisansüstü derecesiyle ayrıldı. 1982-83 yıllarında Montréal McGill Üniversitesinde bilimkurgu alanında doktora çalışması yaptı, ancak doktora derecesini almadan İstanbul'a döndü. 1983'ten bu yana Akıntıya Karşı, Zemin, Birikim, Demokrat ve Defter dergilerinde deneme ve makaleleri yayımlandı. 1984-1995 yılları arasında Mozaik Müzik Topluluğunun bir üyesi olarak, 1995'ten sonra ise bağımsız olarak müzik çalışmalarını sürdürdü. Metis Yayınları'nda fantazi ve bilimkurgu dizilerinin editörlüğünü yaptı. 1986-1994 yılları arasında yazdığı siyasi makalelerini Geriye Kalan Devrimdir (Metis, 1997) adlı kitabında, sevdiği şarkıların sözlerinden hareketle yazdığı denemelerini Şarkı Okuma Kitabı'nda (Metis, 2000) topladı. Tarihin Bilinçdışı (2004), Bir Şeyler Eksik (2007) ve Çokbilmiş Özne (2008) Metis yayınlarından çıkan diğer kitaplarıdır. Ütopya, Distopya ve Bilimkurgu hakkındaki yazılarını derlediği The View from the Masthead: Journey through Dystopia towards an Open-Ended Utopia kitabı 2010'da İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. 2002'den beri Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Bülent Somay aynı zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı Direktörüdür. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi mensubudur.
Benim için keyifli bir okuma oldu. Lacan, Freud ve Zizek’in görüşlerinden çokça etkilenmiş yazar. Kitabın işleniş şekli ve konu başlıkları da ilgi çekiciydi. Woody Allen filmlerini sevdiğim için filmlerdeki sahne ve ilişki incelemelerinde de ayrı bir keyif aldım.
Uzun zamandır bir günde bitirmemiştim bir kitabı, ne diyebilirim ki; Harikaydı! Vapurda, otobüste, nerede okuduysam çevremdekiler deli sanmasın diye kahkahalar atmamak için kendimi zor tutsam da gülmemi engelleyemedim, hatta keşke kahkaha da atsaymışım, böyle güzel yazılmış bir kitap bunu hak eder çünkü. Alt çizmekten bir hal oldum desem yalan olmaz. Cümleler/tespitler o kadar samimi, gerçek ve sarsıcıydı ki hayran kalmamak elde değil. Böyle kitaplara ihtiyacımız var işte, "aşkımdan ölüyorum" "sensiz bir hiçim" vs. klişelerinin arka planını görmek gerek, herkesin kaldırabileceği gerçekler değilse de. Tekrar tekrar okunup tekrar tekrar kahkaha atılabilecek bir kitap, kesinlikle tavsiye ederim, herkese.
Bülent Somay'ın “Çok Bilmiş Özne”sini okurken bir sosyalist neden psikanalizle ilgilenir diye merak etmiştim. Google'ı biraz karıştırınca aşağıdaki yazıyı buldum.
Yüzeysel gibi dursa da bana çok faydası oldu. “Bir Şeyler Eksik”i, düşünerek, eğlenerek ama en çok yazarın, sözü devrimci pratiğe nasıl bağlayacağını merak ederek şevkle okudum. Facebook sayfasından öğrendiğime göre psikososyal üzerine eğitimi de var yazarın. Metis yayınlarından çıkan kitaplarında özgeçmişinin tam olarak verilmemesi garip geldi bana biraz.
Kitap aforizmalar gibi numaralandırılmış paragraflardan oluşsa da, çoğunlukla birbiriyle bağlantılı bu paragraflar bende deneme tadı bıraktı. Daha çok, Somay'ı anlayabilme telaşında olduğum için ironik dilinin keyfini pek çıkaramadım. Bu nedenle kitabı ikinci kez okudum. Ancak tek sebep bu değildi tabii. İki okuma arasında Lacan psikanalizi ile ilgili biraz daha bilgi edinmek üzere bazı videolar seyrettim, “fallus" gibi terimler için google karıştırdım. Böylece ikinci kez okuduğumda okuduklarım daha anlamlı geldi bana.
Kuram olarak psikanalizi öğrenemeyeceksiniz ama neden zaman zaman adını koyamadığımız bir eksiklik hissettiğimizi, neden kıskandığımızı, neden platonik aşklar yaşadığımızı göreceksiniz. Yazardan bazı öneriler de alacaksınız. Pek çok psikoloji uzmanından zaten duyduğunuz bu öneriler belki sıradan gelecek ama sebeplerini de öğreneceğiniz için tekrar hatırlamak iyi gelecek. Ancak, örneğin nasıl hem sevgi hem de arzu nesnesi olabileceğinizi anlatan hazır bir reçete bulamayacaksınız. Bir zahmet düşünüp, yaratıcılığınızı devreye sokmak zorunda olduğunuzu fark edeceksiniz. :-)
Somay çok akıcı ve eğlenceli bir dil kullanmış. Ben biraz fazla düşünerek okuduğum için biraz uzun sürdü. Bu konulara aşinaysanız 1-2 saatte bile bitirebilirsiniz kitabı. İçerikte fotoğraflara da yer verilmesi hoşuma gitti benim. Çok keyifli bir okuma oldu benim için. Atlamayın bence.
Hissettiklerim, anladıklarım ve sorularım:
1) Annemizle tekrar tek bir vücut olamayacağımıza göre eksik geldik eksik gideceğiz.
2) Bu eksikliği gidermemiz mümkün olmadığına göre, hepimiz hastayız, bazılarımız daha hasta. O zaman aslında hasta diye bir şey de yok. :-) Kimsenin kimseye diyecek fazla sözü yok kısacası.
3) Tamamlanma isteğimiz diğerleri ile ilişkide kalmamızı sağladığı için iyi ki de eksiğiz aslında.
4) Yıllardır tahmin ettiğim gibi aşk sadece bir yanılsamaymış. Bir bilirkişiden de duymak rahatlattı beni! :-) Neyse ki pek sinik sayılmam. :-)
5) Aşk karşılıklı olarak yaşansa bile, aslında bir yanılsamaysa, platonik takılanlara gülmek pek insaflı görünmüyor.
6) İktidar bahsinde penis falan hikâye galiba. Kadınlar penis eksikliğini en azından bir yanılsama olarak hissetmiyorlar anladığım kadarıyla.
Erkeklerin, penisleri ne kadar büyük olursa olsun aslında iktidardan yoksun olduklarını fark etmemeleri ne üzücü!
Bu maddeyi biraz açıp, ne yani, dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi şu penis dedikleri şey mi diye sorasım da var aslında. Yanlış bir sebeple de olsa, kadınların iktidarın kendilerinde zaten olmadığını bildikleri için eksikliğini kabullenmeye daha meyilli olduğunu, erkeklerin ise, aslında iktidara zaten başından beri sahip olmadıklarını fark etmedikleri ve eskiden var olanı kaybettiklerini zannettikleri için "düşman öteki" yaratmada daha becerikli olduğunu mu söylemeliyiz? Bütün bunlar aslında hiç kimsede olmayan iktidarın yani fallusun hatalı bir biçimde penise yüklenmesinden mi kaynaklanıyor?
Kısacası, şiddet, insanın zaten hiç sahip olmadığı şeyin elinden alındığını zannetmesiyle mi ortaya çıkıyor?
7) Hiçbir zaman, hiçbir şekilde gideremeyeceğimize göre bu eksikle yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Ne kadar iyi öğreniyoruz?
8) Kadınsal sezgi dedikleri şey sadece annelere mi özgüdür? Kadınların sahip oldukları en büyük güç sezgileri galiba. Peki, kadınların dilin öncesini erkeklerden daha iyi tanıdıklarını nasıl biliyoruz?
Yanlış anlamadıysam, yazara göre, bebekliğimizde annemizden ayrılmamızdan dolayı hissettiğimiz eksiklik duygusu bizi hakikat arayışına belki de başka bir deyişle evrenle bir olma tutkusuna itiyor. Bu da bizleri, hayatımızı yaşamadan tüketmemize neden olan atalete sürüklüyor. Yazar buna dayanarak, hakikatin aslında devrimci pratikte yattığını belirtiyor. İnsanı ataletten kurtarıp dönüştüren şey devrimci pratik mi, yoksa, devrimci pratik, ataletten kurtulmuş insanlar tarafından geliştirilebilen bir şey mi? Devrimci pratikten bihaber birisi olarak soruyorum bunları tabii. Bu açıdan “Bir Şeyler Eksik” benim için biraz eksik kaldı ama hiç olmazsa adını koyabildim bu eksikliğin. :-) Umarım ileride bir şekilde tamamlarım.
Kitabın büyük bölümü ''toplama'' fikirlerden ibaret. Freud, Lacan, Phillips, Zizek gibi isimlerin fikirlerini bunları okumamış kişiler için açılımlamış fakat kaynakça ya da dipnot ile bu durum belirtilmemiş. Bunlar harici diğer fikirlerin çoğu da filmlerden, dizilerden, kitaplardan derleme. Farzımisal Bunuel'in ya da Allen'ın bir filmde verdiği mesajı, altmetni, biz faniler için uzatarak bir hüküm oluşturmaya çalışmış. Yine de okuması kolay ve eğlenceli bir kitap.
bülent somay yeniden amerika’yı keşfetmiyor ya da olağanüstü bir şey ortaya koymuyor fakat düşüncelerini çok güzel belirtmiş ve anlattığı çoğu şeye de katılıyorum. mutlaka okunması gereken kitaplardan birisi bence
tabi tam anlamak için belli bir seviyede entellektüel birikimin de olması gerek
"Bir şeyi sevmemiz için onun ne olduğunu bilmemiz gerekir. Arzuda ise durum tam tersinedir. Arzulamak için arzu nesnesinin en azından bir yanıyla karanlık, belirsiz olması şart. Öte yandan, sevmeye devam etmemiz için ise hep henüz bilinmeyen, daha bilinecek bir şeylerin kalması gerekir."
Bülent Somay'ın "Bir Şeyler Eksik" adlı kitabı bundan on yıl kadar önce yayımlanmış olmasına rağmen güncelliğini koruyan, her sene ele alıp yeniden okunmayı hak eden, okunan değil, "tekrar" okunan kitaplardan biri. Kitap psikolojinin normatif sınırlarını aşmaya imkan veren psikanalitik teorinin ışığında yazılmış denemelerden oluşuyor: Aşk, cinsellik ve hayat hakkında kafa karışıklıklarına cevap bulmak ve sorunlardan kurtuluvermek yerine Freud'un, Lacan'ın ve bugünün önemli psikanalist/yazarlardan biri olan Adam Phillips'in açtığı alanda okuru sorgulanmadan kabullenilmiş kodlar hakkında şüpheye düşmeye teşvik ediyor. Somay'ın oyuncu dili sayesinde okurken çok eğlendiğim, teorik temelde bildiklerimi kitapta verilen film örnekleriyle zenginleştirdiğim ve en önemlisi kendi seçimlerimi derinden gözden geçirdiğim bir kitap oldu. Kadın diye bir şey yoktur'daki eril dil kapanını okurken hem bu kapana kısılmışlıktan bunalıyorsunuz (özellikle kadın okuyucuysanız) hem de dil hapsinden kurtulma ihtimalinden, başka türlü bir dil, eril olmayan, eril iktidar tarafından sınırları belirlenmeyen bir dil ihtimalini düşünüp umutlanıyorsunuz.
Kitabın iddialı bir ismi var ancak ismindeki gibi bilmediğimiz ya da bilmek istemediğimiz şeylerle mi karşılaşıyoruz pek emin değilim.
Ben en çok “Arzunun o karanlık nesnesi” bölümündeki anlatımını beğendim. Arzu-aşk-sevgi karşılaştırmasını iyi verdiğini düşünüyorum. Bir de kitap boyunca filmler üzerinden yaptığı incelemeler de meraklısına faydalı olabilir. Onun dışında psikanalizin konuları ele alış biçimine aşinaysanız elbetteki göreceğiniz şeyler: fallus, anneden kopma-kopamama, oedipus çevresinde dolaşıyor. Dolayısıyla psikanalizin analizleri beni pek tatmin etmediği için kitap da tatmin etmedi. Zaten bunu kırabilecek bir “baba yiğit” -amanın iktidar arayışında mıyım, fallusa olan özlemim mi coştu?- çıkar mı diye okuyorum psikanalizle ilgili şeyleri.
Psikanaliz ve felsefeye dair ya da bunlara dokunan son derece sade ve her cümlenin altını çizme ihtiyacı hissettiren bir kitap Bir Şeyler Eksik. Daha uzun yazmak kuşkusuz daha kolay ama bir o kadar da ‘anlaşılmaz’ olacağı düşünüldüğünde Bülent Somay’ın bilgi ve becerisi daha net bir şekilde gösteriyor kendini. Bu konulara ilgi duymayan ya da uzak duran geniş kitlelerce okunması ve anlaşılması dileğiyle.
Yazarın da dediği gibi, bu bir tezler kitabı değil.
Kitabın da ismini almış olduğu ilk bölüm; bir şeyler eksik kısmında bahsi geçen ‘eksik’ tanımı kitap boyunca sürüyor. Eksiği, boşluk olarak da ele alabiliriz.
yani ne desem bilemiyorum, girizgâh beni cok heyecanlandirmisti acikcasi ve devaminda da ayni hissiyati almayi bekliyordum. belki modumla ilgili belki de bu konular uzerine cok dusundugum icin kitaptan zevk alamadim.
elbette ki kitaplar “yeni” bir sey soylemek zorunda degil ama bana fikirler cok alisilagelmis geldi dolayisiyla keyif alamadim. fakat kitaba dair yorumlar genelde cok olumlu, sanirim ben modumda degilim ya da yani bilemiyorum…
Eksiği kabul edebilmek için, eksikliğin üzerinde düşünmek lazım. Lacan, bu yüzden, iyi ki var. Lacan'ı bu şekilde etkileyici ve anlaşılır şekilde anlatan Somay da iyi ki var-mış.
Sırada diğer kitapları var çünkü okurken ne kadar keyif aldım anlatamam.
Psikanaliz ve özelde Lacan' la ilgilenenlere çok aaa dedirtmeyen ancak bol bol güldüren ve kendi örneklerinizi daha somut olarak görmenizi sağlayan bir kitap. Keşke referans ve kaynakçaya daha çok önem verilseymiş, o zaman rehber niteliğinde bir yapıt olarak düşünülebilirdi.
Herhangi bir yazar felsefe de yapıyor olsa psikolojik çözümleme de amacı anlatmak, açıklamak ya da çözümlemek değilse neden bir eser yaratır? Sadece sorular sorup altını doldurmamak, yönlendirmeden bile yer yer eksik olmak bir eseri sadece vasat yapar kanaatimce. Nihilist yaklaşımın içine düşecekken sanki cesaretsizlikten sadece kenarlarında dolaşılmış eserin tamamında. Ne analizler tam ne sonuçlar. Tek bir netlik var o da sorular. Sorulara verilen cevaplar hep çelişkili ancak insanı besleyici bir çelişkiden bahsetmiyorum. Tamamen karmaşa yaratan bir çelişki. Ve bazen o kadar uzatılmışki bağlamdan tamamen kopmaya sebebiyet veriyor. Zaman zaman tek cümlede söylemek istediğini iletebilecekken uzatmış, uzatmış.. Yazar sanki aklından geçen düşünceleri, düşünme sıralamasına uygun şekilde çok da bir eser yaratma amacı olmadan naklen iletmiş kağıda. Ama bu iletimi yaparken başka kişilerin yarattığı kurguları o kadar fazla kullanmış ki eğer okur bu eserleri izlemediyse, okumadıysa bu kitaptan da ne anlayabilir bilemiyorum. Kimi yorumcular bunu entelektüel kapasitesi yüksek kişiler anlayabilir olarak yorumlamış. Ben ise kişi bir eser yaratıyorsa bu eser diğer çoğu şeyden bağımsız da bir anlam ifade edebilir diye düşünüyorum. Yazarın zihnine dokunan eserleri bilenler entelektüel, diğer kimseler değil gibi bir sınıflamayı mantıklı bulmamakla birlikte yazarın kendi eserine bu tekniği kullanarak kendine çelme taktığını düşünüyorum. Diğer sorun ise metnin yazım şekli. Neden maddeler halinde? Bölümler çok güzel organize edilmişken bağlam içinde yazılmış eserin paragrafları neden bağımsızlarmış gibi numaralandırılmış. Özgün olacak derken yersiz olmuş. Bence pek gerek yok ama ille de merak edenlere 'İyi okumalar'.
"Psychoanalysis does not know the truth, it can only help us search for them." Bülent Somay
A beautiful book written by Bülent Somay, who took psychoanalysis as a guide rather than taking it as a center, in the style of a myth. He has handled very well the confusion caused by mixing many vital human issues (especially love and sexuality) with the feeling of incompleteness, which is a general-passing feeling in humans, in both critical and humorous language.
On the one hand, he has made various analyses on historical personalities and the meanings they represent, and on the other hand, on the meanings created by symbolizing mythological names. I would say it is quite successful at this point as well. Unfortunately, such successful works do not appear in domestic books very often. Therefore, I can say that this book has left a very good taste. Pleasant reading for the interested person already.
- There's always something missing away from you - I'm sorry, darling, it's not because of me.
Aşk, cinsellik, yalnızlık, hakikat ve gerçek gibi hayat hakkındaki birçok konuya değinilmiş; davranış ve düşüncelerimizin ardındaki/altındaki nedenlere dair psikolojik analizler yapılmış. Benim için oldukça keyifli bir okuma oldu. Birçok yazar, şair, düşünür ve yönetmene atıfta bulunulmuş ve bu bazı insanlar tarafından eleştirilmiş olsa da bence metin bu sayede çok yönlü ve zengin bir yapı kazanmış. Birçok bilgi edindim, birçok düşüncemi sorguladım ve yazarın sarkastik (yarı kurnaz, yarı haylaz) dili sayesinde de epey eğlendim. Düşünce yazılarını sevenleri, özellikle de akıcılık isteyenleri memnun edecek bir eser.
Ustune en cok not aldigim kitap oldu herhalde “Bir Seyler Eksik”. Kitapla, yazarla, “aforizma”lariyla kitapla birlikte sayfalari uzerinde tartismak guzeldi. Yorumlarda belirtilen dusunurlerle ilgili (Zizek, Lacan vs) detayli okuma yapmamis okuyucular icin (benim gibi) cok guzel bir giris. Kimi tespitlerine katilmasam da kitapla eszamanli dusunerek boyle sonuclara varmami sagladigi icin de ayrica hosuma gitti.
Arcadium Ada Kitabevinde çalışan beyefendinin tavsiyesi üzerine aldım kitabı çunku ben yazarin başka kitabını sormuştum. Onu getirtelim sizde o arada bunu okuyun diye verdi kitabı bana. Çok eğlenceli bir kitapti, okuması keyifli ve dili de çok yalindi.
“Kişi üzerine konuşamadığı şey hakkında susmalı.” s.123 “Galiba bize çekici gelen şey, yakışıklılıktan ya da güzellikten ziyade, vadedilen bela.” s.62 “Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle birlikte yaşamasını öğrenmekte.” s.34
Tek sözcükle özetlenecek olursa: Zırva! Bülent Somay’ın saçmalamalarına aşinayız. Bu kitapta nerden tutsan elinde kalacak o kadar çok bilgi kusmuğu var ki! Okuduğu bütün kitapları metnin içine boşaltmış yazar, güya okuru felce uğratacak, metinle ilgili söz söyleme hakkını elinden alacak(!)
Felsefe psikoloji ve sanat dünyasının lezzetli bir harmanı. Şövalyelik, Woody Allen ve daha fazlası. Değil ders kitabı insan kendi bakış açısını genişletmek için bile okumalı